Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

Biz Heybeli'de

Heybeliada benim için memleket sayılır. Üç kuşak orada yaşadık. Hem yazını hem de kışını ayrı severiz. Adalar İstanbul'a bu kadar yakın ama ayak bastı mı bir o kadar da farklı olan yerlerdir. Yerel insanları, mahalle arkadaşlıkları, rumlardan miras kalan yeme içme kültürüyle ada her daim bizim için vazgeçilmezdir.

Kısa süreli bir haftasonu ziyareti için en ideal yerlerden biri olan Heybeliada'yı siz de görünce çok seveceksiniz. Kısa süreli seyahatinize başlamadan, öncelikle uygun bir motor ya da vapur seferi bulup ona göre kendinize program yapmanızı öneririm. Hem Kabataş'tan hem de Bostancı'dan ulaşım imkanı var.

Konaklama

Heybeli'de yaz için birçok sezonluk ev bulma fırsatınız var. İstanbul'da gürültüden uzak bir yaz geçirmek isterseniz adadaki emlakçılara Mart-Nisan aylarında uğrayarak sezonluk kiralık ev bulabilirsiniz. Sadece haftasonu geçirmek için ise güzel birkaç adres mevcut. Adanın 2.derece tarihi eser özelliği taşıyan ve en güzel konumundaki Halki Palas kalabalık, aile olarak konaklamak için ideal. Yaz dönemi için açık havuzu da mevcut. Adadaki ev yaşantısını görmek ve butik bir otelde kalmak isterseniz alternatiflerden biri de Perili Köşk olacaktır. Sahile yakın konumuyla size güzel bir manzara sunan butik otelin aynı zamanda canlı müzik yapan bir Jazz Bar'ı da var. Kahvaltı ve mantısı için uğramanızı öneririm. Fiyatlar alışkın olduğumuz İstanbul standartlarında. Adayı tepeden görmek ve kendinizi üç odalı ahşap bir köşkte, dönem filminden kalan bir sahnede bulmak isterseniz Kuleli Köşk de doğru bir tercih olacaktır. Oda kahvaltı hizmet veren otelin kırmızı-yeşil ve kule odalarının dekorasyonu şahane ve görülmeye değer.

Gezip-Görün

Adada motorlu taşıt kullanımı olmadığı için (itfaiye-ambulans hariç) istediğiniz gibi yürüyerek, bisikletle ya da faytonla dolaşabilirsiniz. Öncelikle mutlaka faytonla büyük tur yapmanızı tavsiye ederim. Başka bir gün de yürüyerek ya da bisikletle Değirmen Turu yapabilirsiniz. Adanın politik olarak en önemli konumuna sahip Ruhban Okulu adanın Ümit Tepesi'nde bulunmaktadır. Etrafı ağaçlarla sarılı, korunaklı bir bahçede yer alan ve din adamı yetiştirmek üzere kurulmuş okul 1971'den bu yana eğitim vermemekte ve özel izinle ziyarete açılmaktadır. Bu yüzden civarını ve kapısını görmekle yetinmek durumunda kalabilirsiniz. Heybeliada'da yaşamış ve evleri müze haline getirilmiş İsmet İnönü ve Hüseyin Rahmi Gürpınar müzeleri restore edilmediği dönemlerde Pazartesi hariç hergün açık.

Yemek-İçmek

Adaya özgü özel bir yemek olmasa da bir çok yerde yediğiniz tatların en güzellerini burada yeme imkanınız var. Örneğin sahildeki gazetecinin karşısında bulunan Meltem Pastanesi'nin Ponçik ve Paskalya çöreği mutlaka beş çayınıza eşlik etmeli. Sabah sahil boyunca top sahasına doğru yürüdüğünüzde göreceğiniz Gencay Cafe'de adaçayı ya da mevsimine göre limonata içmek ve kaşarlı-domatesli tost  yemek ada için şahane bir kahvaltı seçeneği olacaktır. Masa başında yumurtasından, sucuğuna kadar mükellef bir kahvaltı için, sahilde Atatürk büstünün hemen arkasında kalan Heyamola'yı tercih etmenizi tavsiye ederim. Öğlen ve akşam yemekleri için sahilde göreceğiniz, diğer restoranlara göre daha ufak ama sevimli olan Halki Restoran'a mutlaka uğrayın. Mezeleri adada tek. Ev tipi yemek için ise hemen tam yanındaki Başak Restoran da güzel bir seçim olacaktır.

Adada hediyelik eşya ya da alışveriş için maalesef çok seçenek bulmak mümkün değil.  Ancak adalı kitaplar, sevimli çantalar ve mutfak önlükleri için sahilin en sonunda yer alan sevimli tahta eve uğrayabilirsiniz. El yapımı hediyelik ve dekoratif eşyalar bulacağınızdan eminim.

Mevsimlerden yaz ise bestekarın dediği gibi, mehtabı batırmadan da dönmeyin derim. 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Venedik, Venezia

Karnavalların ve sanatın şehri Venedik'e ilk baktığınızda sanki bir film seti gibi geliyor. Arabanın geçmediği daracık sokaklar, yüzlerce insan, pizza ve makarnalar bir İtalyan filminin setinde geziniyor gibi etrafı izliyorsunuz. Havaalanından indikten sonra Alilaguna'ya ait vaporettolarla şehre gitmeniz gerekiyor. Aksi takdirde kara ulaşımı Venedik'e yok. Tabi bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu şehre varınca bir kez daha anlıyorsunuz. Malum sokaklar iki insanı ancak yan yana geçirmeye yetecek genişlikte.
Venedik'e gidenler otel fiyatlarının daha ekonomik olmasından ötürü çoğunlukla şehire en yakın yer olan Mestre'de kalmayı tercih ediyor. Venedik'e ilk gittiğimde ben de Mestre'de kalmıştım. Evet o otantik havayı yaşayamıyor olabilirsiniz ama en azından sabah Venedik'le kıyaslandığında neredeyse yarı fiyatına olan suyunuzu ve sandiviçinizi almak ya da gün bitiminde otele dönerken çok daha hesaplı butiklerden ve mağazalardan alışveriş etme fırsatı bulabiliyorsunuz. Venedik şehir merkezine baktığımızda dolu olmayan sezon neredeyse yok. Her daim turist kaynıyor ve uygun yerleri bulamazsanız herşey ateş pahası.


Havalanından bineceğiniz Alilaguna mavi hat ile San Marco meydanına ulaşmak yaklaşık bir buçuk saatinizi alıyor. Tabi bu sırada uzaktan da olsa küçük adacıkların etrafında gezinmiş oluyorsunuz. Meydana vaporettotla yaklaşırken sizi bu güzel kartpostal gibi manzara karşılıyor. Venedik perşembeyi izin alıp sabah gelmek ve pazar akşam dönmek için ideal bir şehir. Yaklaşık 120 adacık üzerine kurulu bu tarihi kentte 400'e yakın köprü bulunmaktadır. Her yere yürümek zorunda olduğunuz için daha azı sizi yoracaktır.


Gezip-Görün

San Marco Meydanı Venedik'e gelir gelmez görebileceğiniz, şehrin sembolü haline gelmiş, bugüne kadar milyonlarca kez fotoğraf çekilmiş bir meydandır. Bir tarafında cafe ve mağazaların diğer tarafında da Dükler Sarayı'nın ve saat kulesinin yer aldığı bu meydan turistler için de aynı zamanda bir buluşma noktasıdır. Dükler Sarayı Venedikli düklerin yaşamış oldukları ve klasik resim, mimari severler için mutlaka görülmesi gereken bir yer. Devler Merdiveni olarak adlandırılan Scale dei Giganti ve saray ile hapisane arasında mahkumların şehri son bir kez görme imkanı buldukları Ponte dei Sospiri'yi görmeden saray turunu tamamlamayınız. İçeride fotoğraf çekmek yasak ancak pencereli odaardan dışarıyı çekebiliyorsunuz. Geniş objektifli bir makinanız varsa tepeden tüm şehri fotoğraflamanız mümkün.
1200'lü yıllarda Bizans döneminde İstanbul'u yağmalayan haçlı ordularının altından sanıp kaçırdıkları ve o zaman Sultanahmet Hipodrum'da bulunan 4 bronz heykel şu an San Marco kilisesinde, müze bölümünde sergilenmekte. Her gittiğimde uzun kuyruklarla karşılaştığım için heykellerin orjinallerini görme fırsatım olmadı ancak San Marco Kilisesi'nin cephesinde de birer kopyasını görebiliyoruz.

Köprü kenarında fotoğraf çektirmeye çalışanlardan yer bulabilirseniz Rialto Köprüsü'nden mutlaka bir kez güneşi batırın. Modern sanatlardan hoşlanıyorsanız iki yılda bir düzenlenen Arsenale ve Giardini bölgelerinde yer alan ve çoğunlukla şehrin içine dağılmış olan Venedik Binealini mutlaka ziyaret edin. Dorsoduro'da yer alan Peggy Guggenheim'ın koleksiyonunu mutlaka görün. Şehir zaten kendi içinde bir mimarlık harikası olduğu için umarım müzeleri gezmeye ayrıca vaktiniz kalacaktır.
Dört gün ve üzeri gelen ziyaretçiler için Venedik civarındaki adaları dolaşmak da güzel bir alternatif olacaktır. Dünya'da camlarıyla ün salmış Murano ve dantel işleri, renkli evleriyle ünlü Burano için gün içerisinde San Marco vaporetto iskelesinden motorlar kalkmakta.Her iki adayı da bir gün içerisinde gezmek mümkün.
Ben teşebbüs etmedim ama şehrin kanallarında Gondol turu tercih ederseniz kişi başı 100€ gibi çok pahalı olduğuna dair duyumlar edindim. Pazarlık yapmanızı ya da otelinizden anlaşmalı bir Gondolcu bulmanızı tavsiye ederim.

Yemek-İçmek

Bayanlara rejimi bıraktıracak, erkeklerin de midesini bayram ettirecek bir şehir burası. Tatlıdan ana yemeğe, içkiden ayak üstü atıştırmalığa herşey şahane. Öncelikle ucuz alternatifleri değerlendirmek isterseniz ayak üstü her yer sandviç satan cafeler ve büfelerle dolu. 4,5-8 € arası değişen fiyatları var ama porsiyonlar kocaman. Sokaklarda su çok pahalı. İlk gün bir süpermarkete gidilip üçte biri fiyatına birkaç şişe suyu odanıza almanızı tavsiye ederim. Restoranların 12-14 € arası değişen turistik set menülerine aldanmayın. Hepsinin porsiyonları küçücük ve özensiz hazırlanmış. 

Restoran tercih edecekseniz eğer her daim önünde kuyruk olan Castello bölgesindeki Trattoria Alla Rivetta'ya erken saatlerde uğramanızı tavsiye ederim. Yemekler bizim Türk mutfağı ile pararlel ama daha Akdenizli. Peynirli Patlıcan Kızartma ve yeşil fasulye şahane pişirilmiş. Oraya kadar gitmişken pilaki yenir mi demeyin çeşnisi çok daha farklı ve güzel. Hesaplı Risotto için Arsenale bölgesinde Snack Bar All'Angolo'ya gidebilirsiniz. Mantarlı ve rokalı olarak iki çeşit var. Aynı zamanda wrapleri de gayet doyurucu. 

Tatlı diyince öncelikle vitrinlere hayran kalıyorsunuz. Şekerlemeler, krokanlar, bisküvilerin olduğu envai çeşit pastane var. Bademli ve fıstıklı krokanlarına bayıldığım, tatil boyunca her gün mutlaka uğradığım Castello'daki Pasticceria Canonica'ya mutlaka uğrayın. Sadece krokan değil, badem ezmesi (marzipan), beze (mereng) ve bademli bisküvi (amaretti biscotti)'de deneyebilirsiniz. En iyi Tiramisu'yu ise yine Castello'daki ufak meydanların birinde yer alan Al Verde SRL'de yiyebilirsiniz. Dükkanın adı maalesef dışında yazmıyor. Yeşil bir tentesi var. Karşısında da eczane.
Venedik'te içki olarak en meşhur şeftali püresiyle yapılan Bellini şehrin resmi içeceği haline gelmiş. Özellikle karnaval zamanı su gibi tüketiliyor. Her yerde kolayca bulabilrsiniz. Şarap isterseniz eğer marka şaraplar restoranlarda maalesef çok pahalı. Ev tipi olan kırmızı açık şaraplar nispeten daha hesaplı ve lezettli. Spritz ise her cafede bulunan gazozlu bir tür içki. Tadı gayet tatlı. İtalyanlar kocaman bir cips eşliğinde günün her saati tüketebiliyorlar.

Alışveriş

Venedik ara sokaklarında bol bol marka  mağazalara rastlamak mümkün. Ancak yerel ve özgün bir çok butik, ayakkabıcı ve takı tasarımı yapan ve büyük markalara göre nispeten daha hesaplı yerler de var. Ancak benim tavsiyem Venedik'ten kıyafet ya da ayakkabı yerine maske, cam ve hediyelik eşyalar satın alın. Kuklalar ve oyuncak bebekler satan dükkanlara girince kendinizi masalın içinde bir kahraman gibi hissediyorsunuz.Venedik'te iki tür maske bulmak mümkün. Biri ucuz olan polyester maskeler, diğerleri de biraz daha pahalı olan papier mache maskeler. Papier Mache maskeleri yapımı daha zahmetli ve orjinal olduğu için daha çok tercih edebilirsiniz. Ancak uzaktan bakıldığında her iki tür maske arasında bir fark yoktur. Sonuç olarak maskenin üzerindeki süsün kalitesine ve göz zevkinize göre seçebileceğiniz binlerce maske bulabilirsiniz.
Tişort, kalem, venedik dantelinden yelpaze, süs eşyası gibi klasik hediyelikçi dükkanlar yine tüm Venedik içinde yer alıyor. Ancak en ucuzları San Zaccaria iskelesinin karşısında dizilmiş olanlar. 2,5-3€ luk kalemleri 1€'ya alabiliyorsunuz. Üzeri mozaik biçiminde işlenmiş çiçekli yaka iğneleri, ilaç kutuları da çok popüler. Hemen hemen her yerde satılıyor.

Venedik'e iki kez gidin. Biri yazın olsun diğeri Şubat'ta karnaval zamanı. Görselliğin bol olduğun bu şehire her mevsim doyamayacağınız kesin...


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS